11 Mart 2024

İstanbul’a odaklanmış yerel seçimin seyri: Avantaj nasıl İmamoğlu'nda?

31 Ocak’ta “Muhalefetteki dağılmaya bakılınca İmamoğlu’nun iki ay önceki avantajının kaybolduğunu, yarışın başa baş başladığını söyleyebiliriz” demiştik. Geçen altı haftadan sonra araştırmalara yansıdığı kadarıyla İmamoğlu’nun 2.5 puan farkla önde olduğunu ama bu farkın henüz kesin bir kazanma ima etmediğini not etmeliyiz

Seçmen yorgun, 2011 seçimlerinden beri neredeyse her yıl ya genel, ya yerel ya cumhurbaşkanlığı seçimi ya da referandum için sandık başına gitti. Siyasal ve sayısal sonuçlarda 2019 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlıklarının muhalefete geçmesi dışında radikal bir değişiklik olmadı.

Seçmen kırgın ve afallamış durumda. Yaşanan hayat pahalılığı, özellikle de gıda ve lokanta fiyatlarındaki savrulma sofradaki yemeği azaltıyor. Eğitim, sağlık, kira, enerji gibi rekabetin ve seçeneğin olmadığı hizmetlerdeki fiyat artışları hanenin dirlik düzenliğini tehdit ediyor. Öte yandan yaşanan gerçek dertler ile siyasetin gündemi ve mevzuları arasındaki yarılma her geçen gün daha da büyüyor.

Doğal olarak bu gerçek dertlerin yanı sıra yıllardır süren seçim rallisinin genel yorgunluğu, iddialarını kaybetmiş muhalif partilerin seçmenlerinin umutsuzluğu, her gün ekranlarda gördüğü dünyanın karmaşık halleri, iktidar ve yandaşlarının gerçeği bulanıklaştırmayı hedefleyen sahicilikten ırak söylemleri, muhalefet partilerinin iktidardan daha çok birbirlerine muhalif söylemleri gibi bir dizi nedenle siyasete ilgisizlik artarken hanenin dirliği düzenliği kaygısı şu anda her şeyin önüne geçmiş halde.

İktidar bloku hayatın her alanındaki uygulamaları, sokaklardaki ve medyadaki trolleri üzerinden seçimleri de yaşanan gerçek dertleri de önemsiz hale getirmeye çalışıyor. İktidar toplumu siyasetsizleştirmeye itiyor.

Muhalefet aktörleri ise iktidarın gücünü ve keyfiliğini kabullenmiş durumdalar. Hepsi genel olarak iktidar blokunun genel seçimlerdeki ağırlığını koruyacağını şimdiden satın almış görünüyorlar.

İktidar bloku seçmenleri genel seçimlerdeki cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmanın moral üstünlüğüne sahip olsalar da ekonomideki ve ülkedeki gerilimin etkisiyle o moral üstünlüğü sokaklara yansıtacak bir heyecan ve eylemlilik arzusu göstermekte isteksizler.

Muhalif seçmen ise umutsuz, üstelik muhalefetteki üç ittifakın da dağılmış olmasından, muhalefet partilerinin sinikliğinden, özellikle de CHP’nin aday belirleme sürecindeki afişe olan fiyasko ve tartışmalarından umutsuzluğunu, yorgunluğunu çoğaltıyor.

Muhalif seçmen seçim yorgunu olduğu kadar umut yorgunu da. Umutlanmak bile muhalif seçmene zor geliyor.

Bu toplumsal psikoloji nedeniyle yerel seçim heyecanı yalnızca ekranlarda ve sokaklardaki aday afişleri, bayraklarında görülebiliyor.

Yine bu psikoloji içinde yerel seçimler yalnızca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimine indirgenmiş durumda. Odağı İstanbul’a çeviren ise yalnızca İstanbul’un sembolik değeri, ekonomik büyüklüğü, seçmen büyüklüğü değil. Yerel seçimlerden sonrası siyasi zeminde Erdoğan’a karşı bir iddiası olan aktör olarak sahnede yalnızca İmamoğlu’nun kalmış olması.

Muhalif seçmen kayıtsızmış görüntüsü verse de hem bireysel geleceği hem toplumsal beka kaygısıyla son bir umut kırıntısını İmamoğlu üzerinden diri tutabilme olasılığına bakıyor.

İktidar yandaşı seçmen ise genel seçimlerde kazandığı moral üstünlükle yoksullaşmanın, yoksunlaşmanın dertlerini dengelemeye çalışıyor. Yanı sıra da kendi geleceği kadar devletin bekası kaygısıyla İstanbul’u geri kazanma hayaline sessizce yatırım yapıyor.

Artık adaylar belli, söylemler-kampanyalar-vaatler-projeler demetleri kamuoyu önüne çıktı. Seçimlere 23 gün kalmış, kampanyaların son etabına girilmişken kamuoyuna birçok anket sonucu da açıklanıyor. Şu ana kadar 14 ayrı araştırma şirketinin 27 araştırması kamuoyuna duyurulmuş halde. Aşağıdaki araştırmalara dair bulgular ve grafik kendisi anket yapmayan ama anket verilerini günlük temelde derleyen bir masabaşı çalışmadan alınmıştır. KONDA seçimden önceki son perşembe dışında bulgu açıklamadığı için bu araştırmalar arasında KONDA’nınkilerin olmadığını da not etmeliyim.

Araştırmaların analizine girmeden, daha önce, bu köşede yayınladığım İstanbul seçmen tercihlerine dair en önemli gösterge olan son 8 sandık sonucunu hatırlatayım. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi için en önemli ipuçları yaşanan seçim rallisinde İstanbul’daki sonuçlardan çıkıyor.

Tablodan gördüğünüz gibi İstanbul’da iktidar bloku 100 seçmen içinde 42-43 seçmene kilitlenmiş durumda. Fakat Yeniden Refah Partisi’nin ayrı aday çıkarmış olması bu sayıdan eksilmeye yol açacaktır. Buna karşılık İstanbul’daki her 100 seçmenin 43-45’i muhalif seçmen fakat o cenahta da CHP yanı sıra İyi Parti, Saadet, DEM ve Zafer Partisi de kendilerince güçlü adaylar çıkarmış durumdalar. Yani bu 43-45 kişilik muhalif seçmen oyları da az veya çok dağılacak.

Sürpriz olmayacak!

İktidar blokunun Ak Parti ve MHP kanadı ortak aday olarak Murat Kurum’u sahneye sürerken henüz Yeniden Refah Partisi’ni ikna edebilmiş değiller. Henüz diyorum, çünkü Erdoğan’ın siyaset tarzını öğrendiysek, son güne kadar YRP’yi ikna etmenin yollarını aramaktan, son dakika vazgeçişi için çabalamaktan vazgeçmeyecektir. YRP kanadı bu basınca nasıl dayanır, kararı ya da kararlılığı ne olur kestirmek mümkün değil. Çünkü mayıs genel seçimleri öncesinde de bu sürecin nasıl gelgitlerle yaşandığını görmüştük. O nedenle YRP devam da dese, vazgeçtik de dese benim için sürpriz olmayacak.

YRP adayında ısrar ederse Murat Kurum’un potansiyel oylarında kayda değer büyüklükte eksilme olacaktır. YRP’nin fırsatı iktidarın ekonomi politikalarından dolayı afallamış ama negatif kimliklenme duygusu ağır bastığı için de özellikle sol söyleme mesafeli, CHP ve DEM karşıtlığı güçlü muhafazakâr seçmen için adres olabilme potansiyeli. Bu potansiyeli nedeniyle araştırma bulgularından bakıldığında, Ak Parti MHP toplam oyları ülke genelinde yüzde 40-42 bandına, İstanbul’da yüzde 38-40 bandına sıkışmışken YRP İstanbul’da yüzde 5-6 oy oranına ulaşabilir de. Bu da Murat Kurum potansiyel oylarından eksilme, muhalif blokta adaylar arası dağılımlar nedeniyle İmamoğlu maksimum potansiyeline ulaşamasa bile Kurum’un kaybetmesine neden olacak bir oy oranı anlamına gelir.

Çok gayretli görünmüyor

Kurum’un ikinci handikabı İmamoğlu karşısında daha zayıf siyasi karizması ve iddiası olan, vizyoner bir siyasetçi ve liderden daha çok memur görüntüsü veriyor oluşu. İstanbul’a yabancı, İstanbul’un dertlerine ve ihtiyaçlarına cevap üretmekten çok Erdoğan iktidarının temsilcisi görüntüsü hâkim.

Aslında bu durum Erdoğan’ın bilinçli tercihi de. Erdoğan son 30 yılda seçimlerde kaybettiği tek siyasetçi olan İmamoğlu ile doğrudan değil dolaylı hesaplaşmayı tercih ediyor. Erdoğan ile Kurum’un söylemlerine bakıldığında Erdoğan Türkiye, CHP, İstanbul konuşuyor, Kurum İstanbul konuşuyor.

Kurum’un kampanyası tıpkı 31 Mart-23 Haziran 2019 arasındaki Ak Parti İstanbul kampanyasında gördüğümüz gibi yumuşak bir ton taşıyor. Söylem muhalif seçmeni kızdırmamak, öfkelendirmemek, dağınıklıktan umutsuzluktan çıkmamasını sağlamak için tahrik etmemek. Öte yandan Erdoğan CHP ve DEM’i terörle bağlantılandırarak genel kimlik ve kutuplaştırma siyasetine devam ediyor. Bu tarzla her seçimi kazandığını düşünüyor, vazgeçmiyor da. Üstelik iktidar ortağı MHP Erdoğan’dan da daha sert bir söylem tutturmuş durumda. İktidar blokunun söylemi ile adayları Kurum’un söylemi arasındaki dil ve ton farkı Kurum’un aleyhine çalışıyor. Çünkü seçmen hangisinin sahici olduğu konusunda yeterince deneyimli artık.

Genel seçimlerdeki kazanımlarından sonra moral üstünlüğü ele geçirmiş olsalar da önceki bazı seçim dönemlerinde gözlediğimiz Ak Parti örgütsel gücü de çok arzulu ve gayretli görünmüyor henüz.
Genel seçimlerde gördüğümüz iktidar bloku seçmeni sanki yerel seçime kayıtsız, oyunu değiştirip İmamoğlu’na vermiyor olsa da İmamoğlu’nun kazanmasından rahatsız olmayacakmış gibi bir sessizlik içinde. Kurum’un kampanyası, toplantıları, mitingleri daha önceki seçimlerde gördüğümüz kalabalık, dirilik ve heyecandan ırak bir görüntü veriyor.

Kurum’un kampanyasının özünü kentsel dönüşüm vaadi oluşturuyor fakat kentsel dönüşüm için de henüz seçmeni heyecanlandıracak denli çarpıcı yeni bir modelleme yok. İktidarın da Kurum’un da kavramadığı ya da ıskaladığı nokta, beklenen İstanbul depreminin riski konusunda seçmende farkındalık eksikliği yok, marifet ve kapasite eksikliği var. Yani İstanbullu seçmen binalarının yenilenmesi gerektiğini biliyor ama yenileyebilecek ekonomik gücü ve gerçekleştirecek mekanizmaları yok. O nedenle devletin ve yerel yönetimlerin borçlandırma vaatlerine değil gerçekleştirme kapasitelerine, arzularına ve iradelerine bakıyor.

Öte yandan kamu gücü henüz İstanbul’da diğer yerellerde ve genel seçimlerde olduğu kadar güçlü biçimde sahaya çıkmış değil. Hatta Erdoğan da henüz İstanbul’da sahneye çıkmış değil. Seçim sürecinin son iki haftasında hem Erdoğan’ın hem de kamu gücünün tüm ağırlığıyla İstanbul’da sahaya çıkacağını ve Kurum lehine oyları etkileme potansiyelini de hesaba katmak gerek.

Yayınlanan araştırmalardan bakınca Murat Kurum henüz iktidar bloku oy potansiyeline ulaşabilmiş değil.

Üç büyük handikap

İmamoğlu ise iddialı bir siyasetçi. Erdoğan’la mücadeleyi göze almış, bu mücadeleden kaçmayan ve hatta arzulayan bir profil sergiliyor. Kararlı duruşu ve siyasi vizyonuyla Kurum’dan daha çok Erdoğan’la ve iktidar blokuyla mücadele görüntüsü veriyor. Buna karşılık bu mücadeleyi seçmenin gözüne sokmadan İstanbul’u esas alan kampanya söylemi, sloganları, vaatleri önde. İstanbul’a dair ama bunların seçmen gözünde Türkiye’ye dönük olduğunun bilincinde bir ton tutmuş durumda.

Tüm kamuoyu belediye başkanlığı seçimine odaklanmış olsa da İstanbul Büyükşehir Meclisi kombinasyonu da önemli olacak. Şu andaki gibi iktidar bloku üyelerinin çoğunlukta olduğu bir meclis matematiğinde kazansa bile handikaplarının neler olduğunu İmamoğlu yaşadı. Bunun farkında olarak İstanbul’un her bir ilçesinde muhalif blok oylarını konsolide edebilmek gibi bir stratejisi olduğu anlaşılıyor. O nedenle ilçe adaylarıyla bütünleşik bir strateji ve kampanya yürütülmeye çalışıldığı gözleniyor.

Beklenenden daha organize bir kampanya ve çalışılmış bir siyasal strateji izliyor, bugüne kadar da oldukça özgüvenli biçimde kendi gündemini takip ediyor.

Öte yandan üç büyük handikabı var. Birincisi aday belirleme süreçlerinin yanlış yönetilmesi nedeniyle CHP örgütü ne kadar güçlü, bu güç yerel seçim sürecinde ne kadar arzulu ve gayretli olduğunu henüz bilmiyoruz, çünkü sahada henüz CHP örgütü yok gibi. CHP’nin gelenekselleşmiş iç gruplaşmaları, gerilimleri adaylık süreçlerinin yanlış yönetimi nedeniyle daha da kemikleşmiş durumda. Kurultay ile genel başkanını değiştirmiş olmak bile yeterince güçlü bir hikâye imkânı sunarken CHP bu fırsatı üç ayda tüketti. Buna karşılık 2019 seçimlerinde yaşanan benzer bir gerilim ve eksiklik nedeniyle örgütlenmiş gönüllüler ağının bu seçimde de sahada olduğu gözleniyor.

İkinci handikabı İyi Parti’nin, DEM’in, Zafer ve Saadet partilerinin kendileri açısından güçlü adaylar çıkarmış olmaları. Bu partilerin seçmenlerinin kendi partilerinin adayları ile İmamoğlu arasında bölüneceği anlaşılıyor. Bu da İmamoğlu’nun potansiyel oyu ya da İstanbul muhalif oyundan eksilme sonucu doğuracak.

Öte yandan muhalif seçmendeki umut yorgunluğunun seçim yaklaştıkça, Erdoğan sahneye çıktıkça bir miktar daha gerilemesi ve İmamoğlu’nun oy desteğinin artması beklenebilir.

Siyasi denge muhalefet lehine

Şu ana dek yayınlanan anketlerde grafikte de gördüğünüz gibi İmamoğlu başından beri önde gidiyor. Yayınlanan 27 araştırmanın verdiği örüntüde şu noktalar öne çıkıyor.

25 Ocak-17 Şubat arasında İmamoğlu ve Kurum arasındaki fark daralmış gibi görünse de 17 Şubat’tan bu yana yarış İmamoğlu’nun lehine dönmüş durumda.

Farklı araştırmalarda İmamoğlu-Kurum oy farkı 1.5 ile 5 puan arasında görünse de hesaplamalara göre fark 21 Şubat’tan bu yana İmamoğlu’nun lehine ortalama 2.5 puan gibi gözüküyor. Bu oran yaklaşık 250 bin İstanbullu seçmene tekabül ediyor. Başbaşa gerçekleşen, 15 bin oyla İmamoğlu’nun kazandığı 31 Mart 2019 seçim sonuçlarıyla kıyaslandığında tüm kısıtlamalara karşın bugünkü puan farkı İmamoğlu’nun başarısıdır ama 23 gün sonrasını henüz garantileyen bir sonuç da değil kuşkusuz.

Şu temel tespitin hala geçerliliğini koruduğunu da not edeyim. Bloklar arası seçmen geçişi hala oldukça düşük, hareket iktidar yanlısı-karşıtlığı blokları arasında değil esas itibarıyla blok içi partiler arasında oluyor. İkinci tespit, İstanbul’da ülke genelinin tersine siyasi denge 52-48 muhalefet lehine. O nedenle oranları değiştirecek ilk belirleyici unsur hangi bloktaki seçmenlerin seçime katılma oranlarının hangi oranlarda gerçekleşeceği.

İstanbul seçim sonuçlarını etkileyecek katılım oranından sonraki ikinci dinamik, İmamoğlu ve Kurum dışındaki adayların kendi blok içlerinden ne kadar oy alacakları olacak. Araştırmaların ulaşabildiğimiz detaylarına bakıldığında muhalefetteki adayların partilerinin oylarının ancak yarılarını alabildikleri, diğer yarılarının İmamoğlu’na dönük olduklarını da not edelim.

31 Ocak’ta bu sütunlardaki yazımızı bitirirken gözlemimiz, “Muhalefetteki dağılmaya ve yıkıcı karşılıklı söylemlere bakılınca İmamoğlu’nun iki ay önceki kağıt üzerindeki avantajının kaybolduğunu ve İmamoğlu-Kurum yarışının başa baş bir noktadan başladığını söyleyebiliriz” demiştik. Geçen altı haftadan sonra araştırmalara yansıdığı kadarıyla İmamoğlu’nun 2.5 puan farkla önde olduğunu ama bu farkın henüz kesin bir kazanma ima etmediğini de not etmeliyiz. 


Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Yazarın Diğer Yazıları

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

Hepimizin meselesi: Kürt meselesinde yeni bir aşama mümkün mü?

Kürt meselesi temelde devletin yeniden yapılandırılması, demokratikleşmesi, yargının baştan aşağı yenilenmesi, çok kültürlü ve kimlikli toplumsal yaşamın kuralları ve yapılarının tanımlanması gibi pek çok başlıkla birlikte tartışılmalı. Bu konular Kürtüyle, Türküyle ve her türlü kültürel, toplumsal, siyasal ve bireysel kimlik farklılıklarıyla hepimizi ilgilendiriyor. Çünkü eski kurallar yalnız Kürtleri değil, çoğunluğa dâhil olmayan her türlü kimliği yok saymaya dayalı

"
"